< < Önceki Sayfaya Dön
Zirkon Taşlı Kayı Boyu Ve Tuğralı Gümüş Yüzük
Zirkon Taşlı Kayı Boyu Ve Tuğralı Gümüş Yüzük
OSMANLI TUĞRALI DOĞAL TAŞLI YÜZÜK
OSMANLI TUĞRALI DOĞAL TAŞLI YÜZÜK

Zirkon Taşlı Kayı Boyu Ve Tuğralı Gümüş Yüzük (A00277)

Marka : Vav Gumus
İndirim Oranı : %19 İndirim
Fiyat : ₺1.550,00(KDV Dahil)
İndirimli : ₺1.249,90(KDV Dahil)
₺118,09 'den başlayan taksitlerle
Yerli

Maden                      925   Ayar Gümüş
Ağırlık        11,00 Gram
Maden Rengi   Gümüş
Taş Rengi   Kırmızı
Taş Cinsi   Akik
Tema   Asalet
Garanti Süresi (Ay)   24
Stok Kodu   A00277

ZİRKON TAŞ NEDİR

Zirkon kelime anlamı itibariyle Arapça da "kırmızı" anlamına gelen "zarkun" ve Farsçada veya Kürtçede "altın" ve "renk" anlamına gelen "zer" ve "gun" kelimelerinden türetilmiştir. Antik çağlardan günümüze kadar varlığını sürdüren bu doğal taş eski zamanlarda elmasın kardeşi olarak kabul edilmiştir. Ortaçağ Avrupa’sında sahibine iyi şöhret, bilgelik ve toplum içerisinde statü sağladığına inanıldığından sıklıkla Ortaçağ’ın üst insanları tarafından kullanılmıştır. 

Doğada koyu kırmızı, turuncu, mor, sarı, kahverengi, mavi ve şeffaf olmak üzere pek çok renkte bulunan bir taştır. Mavi ve yeşil renklilerine “starlight” adı verilirken, sarımsı ve şeffaf olanları ise “jargon” diye adlandırılır.

Diğer doğal taşlarla karşılaştırıldığında Zirkon’u eşsiz kılan iki önemli özelliği vardır. Birincisi Zirkon öyle dayanıklı bir yapıdır ki; yanardağ patlamalarından, meteor çarpmalarından hasar almadan kurtulabilmiştir. İkinci ve en gizemli niteliği ise; dünya üzerinde çıkartılan taşlar arasında en eski element yapılanmasına sahip olmasıdır. Bu özelliği de bilim adamlarını konuya dahil edip, Zirkonoloji isimde bir bilim dalı kurulmasına sebep olmuştur. 

Zirkon'un Faydaları

Zirkon gerek rengi gerekse dayanıklılığı itibariyle kişiye canlılık verdiğine inanılan bir taştır. Bu nedenle ruhsal ve fizyolojik olarak kişide genel bir iyileşme vaat etmektedir. Mikrobik hastalıklara karşı bağışıklık sistemini güçlendirdiğine ve mikrop kaynaklı hastalıklara yakalanmış kişileri daha hızlı iyileştirdiğine inanılmaktadır. Ayrıca cilt üzerinde parlaklık vermek gibi bir etkisi olduğu da kabul gören faydaları arasındadır. 

OSMANLI TUĞRALARININ ANLAMI

Oğuzca Tuğrağ olup, Anadolu lehçesinde (ğ) söylenişinde zorluk olduğu için direk “Tuğra” olarak söylenerek yaygın hale gelmiştir. Padişahın basılmış şeklinde olan imzasına denilmektedir. Farsça olarak nişan “işaret” anlamına, Arapçası tevki yani “iz bırakma” anlamına gelmektedir. Büyük Selçuklular da ve Anadolu Selçukluları’nda tuğraların varlığına rastlanmaktadır. Şekil şeklinde olanları Osmanlı Devleti’nde ve Anadolu beyliklerinde görülmektedir.

Büyük Selçuklular’dan Eyyubilere ve oradan da Memlüklüler’e geçen tuğrada hükümdara ve babasına ait isim aşırı derecede harf uzantısı ile yer almaktadır. Anadolu beyliklerinde en eski tuğra Saruhan oğlu İshak bey’e ait 1374 tarihli gümüş paralarında yer almaktadır.

Osmanlı tuğrası padişahın isminin ve lakabının bulunduğu, yer aldığı imzaya denilmektedir. Aynı zamanda padişahın ve babasının ismi yer almaktadır. İlk olarak Orhan Gazi tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Tuğrada sadece Orhan Bin Osman şeklinde ifade yer almaktadır. Bu tuğra ilk olarak 1324 ve 1348 tarihinde kullanılmıştır. Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Bey’e ait tuğra olmadığından 36 padişah arasından sadece 35 padişaha ait tuğra bulunmaktadır. Tuğralar arasında en iyi şekilde tasarlanmış olanı II.Abdülhamid’e ait tuğra kabul edilmektedir. Burada sizlere osmanlı tuğrasının özellikleri, manası, resmi, içinde ne yazıyor, çizimi, resmi, sırrı, türkçe anlamı anlatılmıştır.

 

 

Osmanlı tuğrasındaki sembollerin anlamları;

Sere (Kürsü): Tuğranın en altında bulunur, asıl anlamın bulunduğu bölüme verilen isimdir. Burada padişahın ismi, babasının ismi, sahip oldukları ünvanlar, el-muzaffer daima duası bulunur.

Beyzeler: Tuğranın sol tarafında yer alan ve iç içe iki kavisli bölüm kısımından oluşan yerdir.

Tuğ’lar: Tuğranın üstünde yer alan “elif” harfi şeklindeki yukarı doğru uzanan uzantılara denilmektedir.

Zülfe: Tuğların yanında yer alan flama şeklinde kavislere denilmektedir.

Kollar(Hançere): Beyzeleri takip eden şeklinde paralel uzantılara denilir. Padişahların sağ üst köşelerinde “mahlas” şeklinde sıfatı da yer almaktadır.

 

Osmanlı Tuğrası’nın Kullanıldığı Yerler

Tuğranın büyüklüğü yazılan yazının ve belgenin içeriğine göre değişkenlik göstermektedir. Büyüklüğe bağlı bir uyum içerisinde yer alırdı. Tuğralar her zaman belge ve evrakların başında yer almaktadır. Hiçbir tuğra sonda yer almaz. Tuğraların sağ taraflarına çiçek deseni ve mahlas yazma sonraları ortaya çıkan bir durumdur.

Hiçbir Osmanlı tuğrası birbirine benzemez. İlk tuğra olan Orhan Gazi’ye ait olan olan tuğra diğer tüm tuğralara örnek olarak esinlenilmiştir. Zamanla arma şeklini alan tuğralar artık para, pul, evrak, senet, çeşme, cami, resmi daire, donanma, saray gibi birçok yerde yerini alarak kullanılmaya başlanarak devam etmiştir.

Tuğralar beylikler aracılığıyla Osmanlı Devleti’ne geçmesinden yıkılmasına kadar çeşitli yerlerde kullanılarak hat sanatında sanatsal bir kol haline gelerek, bugün birçok sanatsal faaliyetlerde yer alarak devam etmektedir. Hattatlar en güzel Osmanlı tuğrasını çıkarmak için kıyasıya uğraşmışlar ve içinde Kuran’ı Kerim’den ayetler, dualar, hadisler geçen tuğralar ortaya çıkmıştır.

 

Hat sanatının bir parçası olarak yıllardır bu sanatla birlikte günümüze kadar çizilerek gelmiştir. Osmanlı Hükümdar’ının yanı sıra şehzade, vezir-i azam, vezir, beylerbeyi, sancakbeylerinin devlet işlerinde kullanması için tuğra yerinde geçen pençe diye adlandırılan imza yerine geçen alametler kullandıkları görülmektedir. Pençe dediğimiz imzalar ile tuğra arasında ki en büyük fark tek ve çift kavisdir. Pençlerde tek, tuğralarda ise çift kavis yer almaktadır. Bugün birçok sanatsal tablo çalışmalarında yerini almış olan tuğralar, en güzel şekli ile göz zevkine hitap edecek şeklinde çizilmektedir.

 

Osmanlı tuğralarının diğer isimleri şu şekildedir; “alamet-i şerife”, “misal-i hümayun”, “tuğray-ı meymun”, “mekan-ı hakani”, “tuğray-ı garra”, “tevk-i ref-i hümayun”, “tevk-i hümayun”, “tevki-i refi”, “nişan-ı şerif-i alişan-ı sultan-i”, “tuğray-ı garray-ı sami”, “nişan-ı hümayun”, “misal-i meymun”, “nişan-ı şerif-i alişan-ı”

KAYI BOYU HAKKINDA BİLGİLER

Üç Kıt’a 27 Milyon kilometre kareye hükmetmiş bir İmparatorluğun kurucusu olan Osmanlıların munsub oldukları Oğuzların Kayı boyunun  simgesi olan yüzük.

Kâşgarlı Mahmut, Divân-ı Lügati’t-Türk eserinde bu boya Selçukluların mensup bulunduğu Kınık boyundan sonra ikinci sırada yer verdi ve onu “Kayıg” şeklinde zikretmiş, damgasını da gösterdi. Eserini 1206 yılında tamamlamış olan Fahreddin Mübârek Şah’ın Türk kavimleri listesindeki “kayık” ismi de bu boyu ifade edildi. Eski Türkçe’de hece sonundaki “g”ler Batı Türkçesi’nde düştüğü için bu ad da “kayı” şeklini aldı.

 

İranlı Tarihçi Reşîdüddin Fazlullah bu boyu kayı şeklinde yazmakta, bunun “sağlam” mânasına geldiğini, ülüşünün “sağ karı yağrın”, onkununun “şahin” olduğunu bildirmekte ve damgasını da vermektedir. Reşîdüddin ayrıca eserinin Türklerin tarihi kısmında Oğuz hükümdarları olan Yavkuyları (< Yabgular) Kayı boyuna bağladı. Bundan dolayı Oğuz boyları listesinde Kayılara en şerefli boy olarak birinci sırada yer verildi. Fakat Kayılar sadece Yabgular çıkarmakla kalmadı, Oğuzların İslâmiyet’ten sonraki tarihlerinde de önemli rol oynadılar ve Osmanlı İmparatorluğunu Kurdular.

 

cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR