Oğuzların Kınık boyuna mensubdur, Selçuk beyin torunudur.
Oğuzların Kınık boyuna mensubdur, Selçuk beyin torunudur, Büyük Selçuklu devletinin iki kurucusudan biridir.
Seyhun
boylarındaki Cend şehrinde doğdu. Yetmiş yaşlarında vefat ettiğine göre 385’te
(995) dünyaya geldiği söylenebilir. Babası Mîkâil gayri müslim Türkler’le
yapılan bir savaşta şehid düştüğünden Tuğrul ile ağabeyi Çağrı’yı dedeleri
Selçuk Bey büyüttü. Selçuk Bey’in ölümünün ardından yerine oğullarından Arslan
(İsrâil) Yabgu geçti. Arslan Yabgu, Cend yöresinde fazla kalamadı. Muhtemelen
Cend hâkimi Emîr Şah Melik’in hücumuna uğrayarak Buhara’nın kuzeyindeki Nûr
yöresine göç etmek zorunda kaldı. Bir süre sonra Mâverâünnehir’e gelen Gazneli
Mahmud tarafından hile ile yakalanıp Hindistan’daki Kālincâr Kalesi’ne
hapsedildi (1025). Burada iken yeğenleri Tuğrul ile Çağrı beylere haber
göndererek onları Gazneliler’le mücadeleye teşvik etti. Arslan Yabgu’nun ölümü
üzerine (423/1032) yerini Selçuk’un hayatta kalan tek oğlu Mûsâ İnanç Yabgu
aldı. Ancak idare fiilen Tuğrul ve Çağrı beylerin elindeydi. Karahanlılar ile
Selçuklular arasındaki dostluk Ali Tegin’in 426’da (1035) ölümüyle sona erdi.
Ali Tegin’in oğullarının çocuk yaşta olmasından faydalanarak Karahanlı
iktidarını eline geçiren beylerin düşmanca tavırları yüzünden Nûr yöresinde
kalamayacaklarını anlayan Tuğrul ve Çağrı beyler, Hârizm’e göç edip Hârizmşah
Hârun ile dostluk münasebetlerini kuvvetlendirmeye çalışırken Cend hâkimi Şah
Melik’in baskınına uğradılar. Hârizmşah Hârun’un bir suikastta öldürülmesiyle
Hârizm’de daha fazla kalamadılar ve Gazneli Devleti’ne ait Horasan’a geçtiler
(Receb 426 / Mayıs 1035); Merv, Serahs, Ferâve arasındaki Nesâ yöresini yurt
tuttular. İnanç Yabgu, Tuğrul ve Çağrı beyler Gazneli Hükümdarı Sultan Mesud’a
gönderdikleri mektupta hizmetine girmek istediklerini bildirdiler. Sultan Mesud
bu isteği reddetti ve onları Horasan’dan çıkarmak için bir ordu yolladı.
Selçuklular, Hisâr-ı Tâk’ta vuku bulan çarpışmada Gazneliler’e karşı parlak bir
zafer kazandılar (19 Şâban 426 / 29 Haziran 1035). Bunun üzerine Sultan Mesud
Nesâ’yı Tuğrul Bey’e, Dihistan’ı Çağrı Bey’e, Ferâve’yi İnanç Yabgu’ya verdi.
Nesâ’da
kazandıkları zafer Tuğrul ve Çağrı beylerin Horasan’da bir devlet
kurabilecekleri düşüncesini güçlendirdi. Bu sebeple yeniden akınlara
başladılar. Selçuklu akınlarını önlemek isteyen Gazneliler’le Serahs
yakınlarında Talhâb mevkiinde yapılan savaşta yine galip gelince (Şâban 429 /
Mayıs 1038) Horasan’ın bir kısmını işgal ettiler ve kendilerine hükümdar
gözüyle bakmaya başladılar. Aralarındaki anlaşmaya göre Tuğrul Bey Nîşâbur’a,
Çağrı Bey Merv’e, Mûsâ İnanç Yabgu Serahs’a hareket etti. Tuğrul Bey anne bir
kardeşi İbrâhim Yinal’ı kendisinden önce 200-300 atlı ile Nîşâbur’a yolladı.
Nîşâbur camilerinde Tuğrul Bey adına “Melikü’l-mülûk” unvanıyla hutbe okundu.
Ardından Tuğrul Bey 3000 atlı ile Nîşâbur’a gelip Sultan Mesud’un tahtına
oturdu. Kolunda Oğuz elinde hükümdarlık alâmeti sayılan gerilmiş bir yay,
kemerinde de üç ok bulunuyordu.
Ordularının
sürekli yenilmesi üzerine Sultan Mesud bizzat sefere çıktı ve Ulyââbâd ovasında
yapılan savaşta Çağrı Bey’i bozguna uğrattı (Receb 430 / Nisan 1039). Savaştan
sonra Tuğrul ve Çağrı beylerle Mûsâ İnanç Yabgu durumu değerlendirdiler. Tuğrul
Bey ve Mûsâ Yabgu, Sultan Mesud’la mücadelenin güçlüğünü ileri sürerek Irâk-ı
Acem ve Cürcân’a gidildiği takdirde oraların kolayca elde edilebileceğini ve
Anadolu’ya akınlar yapılabileceğini söylediler. Çağrı Bey ise Gazneli ordusunun
zayıf taraflarını anlatarak burada kalıp savaşmaktan yana tavır aldı. Sonunda
Çağrı Bey’in görüşü benimsendi. Serahs çölünde yapılan savaşta (2 Şevval 430 /
27 Haziran 1039) Gazneliler galip geldilerse de bu kesin sonuçlu bir zafer
değildi. Ardından Sultan Mesud barış teklifinde bulundu; Tuğrul ve Çağrı beyler
bu teklifi kabul etti. Ancak Herat’ta dinlenip eksiklerini tamamlayan Sultan
Mesud, barışı bozup Nîşâbur’daki Tuğrul Bey’in üzerine yürüyerek onu Ferâve
çölüne kadar takip etti; baharda da Merv’e yürüdü. Merv yakınlarındaki
Dandanakan Kalesi önünde cereyan eden savaşı Selçuklular kazandı (8 Ramazan 431
Cuma / 23 Mayıs 1040). Tuğrul Bey zaferin ardından kurulan Büyük Selçuklu
Devleti’nin sultanı ilân edildi.
Savaştan
sonra Çağrı Bey Merv’de kaldı; Mûsâ İnanç Yabgu Herat’ı almak için yola
çıkarken Tuğrul Bey Nîşâbur’a hareket etti. 433’te (1041-42) Cürcân’ı
zaptederek idaresini Deylem prenslerinden Merdâvîc b. Bisû’ya (Bişûî) verdi.
Merdâvîc buna karşılık her yıl Tuğrul Bey’e 50.000 altın gönderecekti.
Merdâvîc, Taberistan’ı da ele geçirip Tuğrul Bey adına hutbe okuttu. Tuğrul Bey
434’te (1042-43) Hârizm’i fethetti. Şehre hâkim olan Selçuklular’ın eski
düşmanı Emîr Şah Melik, Tuğrul Bey karşısında bozguna uğrayıp Dihistan’a
kaçtıysa da yakalanarak Çağrı Bey’in emriyle öldürüldü. Tuğrul Bey’in aynı yıl
Rey’e gönderdiği İbrâhim Yinal şehri imar etti ve başşehir olarak hazırladı.
Arslan Yabgu’ya bağlı Oğuzlar da bu yöredeydi. Başlarında Göktaş, Boğa, Mansûr
ve Anasıoğlu adlı beyler bulunuyordu. Tuğrul Bey onlara elçi gönderip hizmetine
girmelerini istediyse de kabul etmeyerek el-Cezîre’ye gittiler; daha sonra
Azerbaycan’a gelip muhtemelen Tuğrul Bey’e itaat ettiler. 437’de (1045-46)
İbrâhim Yinal, Tuğrul Bey’in emriyle Hemedan’la Dînever’i ve diğer bazı yerleri
fethetti. Nâsır-ı Hüsrev onun aynı yıl İsfahan üzerine yürüdüğünü kaydeder.
İbnü’l-Esîr bunu 438 (1046-47) olayları arasında zikreder ve Tuğrul Bey’in
İsfahan’ı alamadığını, ancak şehrin hâkimi olan Ferâmurz b. Alâüddevle’nin
vergi vermek ve hutbelerde adını okutmak suretiyle Selçuklu hükümdarının
tâbileri arasına girdiğini söyler.
İnanç
Yabgu’nun oğlu Hasan Bey’in 439 (1047) yılında Aras kıyısında Becni yakınında
Bizanslılar tarafından pusuya düşürülerek öldürülmesi üzerine Tuğrul Bey,
İbrâhim Yinal’ı gönderdi. Yinal’ın yanında Arslan Yabgu’nun oğlu Kutalmış da
vardı. Selçuklu ordusu Erzurum’u fethettikten sonra Pasin ovasında Bizans
ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı (440/1048); Selçuklular’ın eline çok sayıda
esir ve ganimet geçti. Tuğrul Bey, Bizans imparatorunun isteğiyle esirlerden
Gürcü prensini fidye almadan serbest bırakıp elçisiyle birlikte İstanbul’a
yolladı. Bu elçi, imparatordan İstanbul’daki caminin onarılmasını ve Tuğrul Bey
adına hutbe okunmasını, vergi verilmesini istedi. İmparator camiyi tamir
ettirmiş, hatta caminin mihrabına Tuğrul Bey’in sembolü olan ok ve yay işaretini
koydurmuş, ancak vergi ödemeyi kabul etmemiştir.
Tuğrul Bey,
441’de (1049) isyan eden ve yapılan savaşta yenilerek bir kaleye sığınan
İbrâhim Yinal’ı bağışlayıp eski mevkiini iade etti. Aynı yıl Âmid,
Meyyâfârikīn, Erzen ve Bitlis yörelerinin hâkimi olan Mervânîler’den
Nasrüddevle, Tuğrul Bey’in isteğiyle camilerde hutbeyi onun adına okuttu.
Tuğrul Bey 442 yılının ilk ayında (Haziran 1050) Büveyhîler’in egemenliğindeki
İsfahan’ı kuşattı ve bir yıl sonra şehre girdi. İsfahan’ı bir süre başşehir
edindi, fakat aynı yıl tekrar Rey şehrini merkez yaptı. 446’da (1054) Tebriz’e
gitti, Azerbaycan Hükümdarı Ebû Mansûr Vehsûdân hutbeyi onun adına okuttu.
Tuğrul Bey, Van gölü havzasındaki Bargiri’yi aldıktan sonra Malazgirt’i
kuşattı; büyük çaba gösterilmesine rağmen müstahkem şehir fethedilemedi. Tuğrul
Bey kışın gelmesi üzerine muhasarayı kaldırıp Azerbaycan’a döndü. Gence
önlerinde Şeddâdîler itaat arzetti. Ermeniler’e karşı gerçekleştirilen akınlara
katılan Tuğrul Bey, 447 (1055) yılında Halife Kāim-Biemrillâh’ın davetiyle
kalabalık bir ordunun başında Bağdat’a girdi. Bundan tedirgin olan
Büveyhîler’in hizmetindeki Türk askerleri ve Türk asıllı kumandan Arslan
el-Besâsîrî karışıklıklar çıkarınca Tuğrul Bey, Büveyhî Hükümdarı
el-Melikü’r-Rahîm’i tutukladı ve Irak’taki Büveyhî hâkimiyetine son verdi. İlk
girişinde 13 ay 13 gün kaldığı Bağdat’ta Dicle kıyısında bir cami, kendisi için
saray, beyleri için konaklar ve askerleri için kışlalar ve çarşı yaptırdı.
Kaynaklarda ayrıca burada bir şehir (Medînetü Tuğrul Bey) inşa ettirdiği
kaydedilir. Ancak bunun daha sonraki sultanlar zamanında yapılan ilâvelerle bir
şehir görünümü kazanmış olması daha muhtemeldir.
Şevval 448’de
(Aralık 1056-Ocak 1057) Tuğrul Bey, Kutalmış’ı Rahbe’ye kaçmış olan Arslan
el-Besâsîrî’ye karşı gönderdi, Sincar yakınında yapılan savaşta Kutalmış
yenilgiye uğradı. Yanında bulunan Musul Emîri Kureyş b. Bedrân savaştan sonra
Arslan el-Besâsîrî’ye katıldı. Kureyş ve Arslan, Musul’da hutbeyi Fâtımî
Halifesi Müstansır-Billâh adına okuttu. Bunu haber alan Tuğrul Bey Bağdat’tan
ayrıldı. Yolda Çağrı Bey’in oğullarından Alp Sungur Yâkūtî kendisine katıldı.
Musul’un idaresini İbrâhim Yinal’a veren Tuğrul Bey, Musul’dan Bağdat
yakınlarına geldiğinde halifenin gönderdiği Reîsürrüesâ İbnü’l-Müslime ile
birçok emîr tarafından karşılandı. Birkaç gün sonra yapılan muhteşem bir
törenle Tuğrul Bey o güne kadar hiç görüşmediği Halife Kāim-Biemrillâh’ın huzuruna
kabul edildi. Halife 7 arşın yüksekliğinde bir taht üzerinde oturuyordu;
sırtında Hz. Peygamber’in hırkası, elinde de altından bir asâ bulunuyordu.
Tuğrul Bey de yüksek bir taht üzerine oturtuldu. Halife Tuğrul Bey’i takdir
ettiğini, Allah’ın kendisine ihsan ettiği ülkelerin ve memleketlerin idaresini
ona verdiğini ve bu ülkeleri adaletle yönetmesini söyledi. Tuğrul Bey de onun
emirlerini yerine getirmek için Allah’ın yardımına güvendiğini belirtti.
Ardından Tuğrul Bey’e yedi iklimin idaresinin sembolü olarak yedi siyah hil‘at
giydirildi. Başına da mücevherlerle süslenmiş bir taç konuldu. Halife
Kāim-Biemrillâh, Tuğrul Bey’i doğunun ve batının hükümdarı ilân etti ve bizzat
eliyle kılıç kuşattı (25 Zilkade 449 Cumartesi / 23 Ocak 1058). Tuğrul Bey de
halifeye 50.000 altın, değerli kumaşlar, silâhlar ve soylu atlar sundu.
İbrâhim Yinal
ertesi yıl Musul’u bırakıp Hemedan’a gitti. Tuğrul Bey bunu Yinal’ın yeni bir
isyan çıkaracağının işareti saydı ve Yinal’dan Bağdat’a gelmesini istedi, o da
şehre geldi. Kısa bir süre sonra Besâsîrî ile Kureyş b. Bedrân’ın Musul’u
kuşattıkları haber alındı. Tuğrul Bey’in kumandanları iç kalede dört ay
dayandı. Tuğrul Bey çok az sayıdaki askerle Musul’a gidince orada kimseyi
bulamadığından Nusaybin’e geçti. Bu esnada İbrâhim Yinal kendisinden ayrılıp
Hemedan’a hareket etti, sultan da arkasından gitti. 26 Ramazan’da (16 Kasım
1058) Hemedan’a ulaşan Yinal’ın arkasından sultan da şehre vardı. İbrâhim
Yinal, Hemedan yöresindeki Oğuzlar’ın yanına giderek onların desteğini aldıktan
sonra Tuğrul Bey’i Hemedan’da kuşattı. Oğuzlar’ın hazineyi yağmalamak amacıyla
kuşatmayı bırakmasından faydalanan Tuğrul Bey, Hemedan’dan Rey’e geçti.
Yeğenleri Alparslan, Kavurd Bey ve Yâkūtî yardıma geldiler. İbrâhim Yinal ve
Tuğrul Bey, Rey yakınlarındaki Heftâze Bulan’da karşılaştılar. Mağlûp olan
Yinal ve yeğenleri esir alındı. Tuğrul Bey bu defa Yinal’ı affetmedi ve yayının
kirişiyle onu boğdurdu (9 Cemâziyelâhir 451 / 23 Temmuz 1059). Fâtımî
halifesiyle Arslan el-Besâsîrî’nin İbrâhim Yinal’ı saltanatı ele geçirmek için
Tuğrul Bey ile mücadeleye teşvik ettikleri söylenir.
Musul hâkimi
Kureyş b. Bedrân’ın akrabasının nezaretinde bulunan Halife Kāim-Biemrillâh
Bağdat’a götürülmek üzere yola çıkarıldı. Sultan Tuğrul Bey, halifeyi Bağdat
yakınlarındaki Nehrevan’da karşıladıktan sonra Arslan el-Besâsîrî’nin
arkasından gitti. Kûfe taraflarında mağlûp edilen Besâsîrî öldürüldü. Tuğrul
Bey, Çağrı Bey’in ölümünün ardından onun oğullarından Süleyman’ın annesiyle
evlendi ve kendi çocuğu olmadığından Süleyman’ı veliaht ilân etti. 453’te
(1061) Horasan’da Damgan yöresindeki Girdkûh Kalesi’ne kapanan Kutalmış Sultan
Tuğrul Bey’e isyan etti ve onun gönderdiği kuvvetleri yenilgiye uğrattı.
Kutalmış’ın isyanı sultanın ölümüne kadar sürdü. Aynı yıl Sultan Tuğrul Bey
halifenin kızı ile evlenmeye tâlip oldu. Halife bunu kesinlikle kabul etmedi,
hatta ısrar edildiği takdirde Bağdat’tan çıkıp gideceğini söyledi. Ancak
sultanın kararından dönmeyeceğini anlayınca istemeyerek razı oldu. Sultan
Tuğrul Bey ile halifenin kızı Seyyide Hatun’un nikâhları Tebriz dışında kıyıldı
(13 Şâban 454 / 22 Ağustos 1062). Sultan, huzuruna gelen Tebriz hâkimi
Memlân’dan yıllık verginin çoğunu aldıktan sonra Nahcıvan’a geçti. Nahcıvan
hâkimi Ebû Dülef eş-Şeybânî ile İrmîniye hâkimi İbn Celîl’i kendine tâbi kılıp
Hoy şehrine yöneldi. Şehri zaptederek yeni idareciler tayin etti ve ardından
Urmiye’ye hareket etti. Tuğrul Bey’in Urmiye’de hastalanması Bağdat’ta onun
öldüğü yolunda bir şâyianın çıkmasına sebep oldu. Tuğrul Bey, Bağdat’a dönünce
görkemli bir düğün merasimi yapıldı; büyük toy verildi. Kısa bir süre sonra tekrar
hastalanan sultan Seyyide Hatun ile birlikte Bağdat’tan ayrıldı. Altı ay sonra
yetmiş yaşlarında Rey’de vefat etti (8 Ramazan 455 / 4 Eylül 1063); Rey’de
kendi adıyla anılan türbesine (Günbed-i [Burc-i] Tuğrul Beg) gömüldü.
Kaynaklar
Tuğrul Bey’i kan dökmekten hoşlanmayan, merhametli, asil davranışlı, kusur ve
hataları bağışlayan, sabırlı, kibirden uzak, cömert, dürüst ve dindar bir
hükümdar olarak tanıtır. İmâdüddin el-İsfahânî, Tuğrul Bey’in devrini gül
bahçelerine benzetir. Başlıca amaçlarından biri hac yolunu güvenilir duruma
getirmek, diğeri de Fâtımîler’in varlığına son vererek İslâm âlemini
birleştirmekti. Çevresindekilere yağmacılıkla yaşamanın mümkün olmadığını
anlatmak için büyük gayret sarfetmiştir. Çağrı Bey’in Nîşâbur’un
yağmalanmasında ısrar etmesi karşısında çok öfkelenmiş, ısrarını sürdürmesi
halinde kendini öldüreceğini söylemiştir. Zamanının çoğunu savaşlarla
geçirmesine rağmen imar faaliyetleriyle de ilgilenmiş; Nîşâbur, Rey, İsfahan ve
Bağdat gibi şehirlerde cami ve medreseler yaptırmıştır. Tuğrul Bey birçok şair
ve edip tarafından övülmüştür. Fahreddin Es‘ad-ı Gürgânî, Vîs ü
Râmîn adlı eserinin giriş kısmında ona bir methiye yazmış, İbn
Hassûl, Kitâbü Tafżîli’l-etrâk ʿalâ sâʾiri’l-ecnâd adlı kitabını
Tuğrul Bey’e okunmak üzere Amîdü’l-mülk Kündürî’ye takdim etmiştir. 1040-1060
yıllarında Nîşâbur’da Tuğrul Bey adına altın para bastırılmıştır; bu paraların
çoğunda “es-Sultânü’l-muazzam” unvanıyla anıldığı görülmektedir. Belge ve
sikkelerde Tuğrul Bey için kullanıldığı belirtilen unvan ve lakapların bir
kısmı şöylece sıralanabilir: el-Emîrü’l-celîl, Rüknü’d-devle ve’d-dîn, Yemînü
emîri’l-mü’minîn, Melikü’l-İslâm ve’l-müslimîn, Burhânü emîri’l-mü’minîn,
şâhânşah, melikü’l-meşrik ve’l-mağrib, gıyâsü’l-müslimîn, mugīsü ibâdillâh.
Tuğrul Bey’in tevkii “i‘timâdî ale’llah”tır.
BİBLİYOGRAFYA
Muhammed b.
Abdülcebbâr el-Utbî, Târîḫu’l-Yemînî (Ahmed el-Menînî, el-Fetḥu’l-vehbî
ʿalâ Târîḫi Ebî Naṣr el-ʿUtbî içinde), Kahire 1286, I, 335-336, 341; II,
79, 84.
E.
Honigmann, Bizans Devletinin Doğu Sınırı (trc. Fikret Işıltan),
İstanbul 1970, s. 170 vd.
R. W.
Bulliet, “Numismatic Evidence for the Relationship Between Tughril Beg and
Chaghrī Beg”, Near Eastern Numismatics, Iconography Epigraphy and History:
Studies in Honor of George C. Miles (ed. D. K. Kouymjian), Beirut 1974, s.
289-296.
Mehmet Altay
Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi I: Kuruluş Devri, Ankara 1975.
a.mlf., Tuğrul
Bey ve Zamanı, İstanbul 1976.
a.mlf.,
“Tuğrul Bey”, İA, XII/2, s. 25-41.
V. V.
Barthold, Moğol İstilâsına Kadar Türkistan (haz. Hakkı Dursun
Yıldız), Ankara 1990, bk. İndeks.
Faruk Sümer, Oğuzlar
(Türkmenler) Tarihleri, Boy Teşkilâtı, Destanları, İstanbul 1992, s. 87-92.
Hasan Hüseyin
Adalıoğlu, Büyük Selçuklu Devleti ile Abbâsî Halifeliği
Münasebetleri (doktora tezi, 1996), MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü,
tür.yer.
Abdülkerim
Özaydın, “Büyük Selçuklular’da Unvan ve Lakaplar”, Prof. Dr. Işın
Demirkent Anısına (haz. Abdülkerim Özaydın v.dğr.), İstanbul 2008, s.
424-425, 431-432.
İbrahim
Kafesoğlu, “Selçuk’un Oğulları ve Torunları”, TM, XIII (1958), s.
117-130.
G. Makdisi,
“The Marriage of Tughril Beg”, IJMES, I/3 (1970), s. 259-275.
Bahaeddin
Ögel, “Tuğrul Bey’in Adı Hakkında”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, III,
Ankara 1971, s. 201-207.
Coşkun
Alptekin, “Selçuklu Paraları”, a.e., III (1971), s. 443-467.
Yar Muhammad
Khan, “Tughrul Bey and the Consolidation of the Seljuq State”, Journal of
Central Asia, IV/1, Islamabad 1981, s. 108-121.