Osmanlı Hükümdarı Yıldırım Bayezid’in en küçük oğludur. Babasının sağlığında Rumeli’de akıncı beyliği yaparak birçok savaşta bulunduğu belirtilir. Ankara Savaşı’na (804/1402) kardeşleri Mehmed, Süleyman, Îsâ ve Mustafa ile birlikte katıldı. Osmanlı kuvvetlerinin savaşı kaybetmesi üzerine babasıyla birlikte Timur’a esir düştü. Timur’un Bayezid’in ölümünün ardından onu serbest bıraktığı ve kendisine Bursa ile civarının emirliğini verdiği, ayrıca Akşehir’de bulunan babasının naaşını Bursa’ya götürmesini istediği ifade edilir. Osmanlı kaynaklarında, Bursa-Karesi arasında Mûsâ Çelebi ile Bursa’ya hâkim olan kardeşi Îsâ Çelebi’nin mücadeleye giriştikleri ve bu mücadelede Mûsâ’nın başarılı olduğu, ancak Timur’un Anadolu’dan ayrılması üzerine Îsâ Çelebi’nin yeniden Bursa’yı ele geçirdiği belirtilir. Aynı kaynaklar Mûsâ’nın bundan sonraki faaliyetleri hakkında karışık bilgiler verir. Bazı kaynaklarda ise Mûsâ’nın Timur tarafından Germiyan Beyi Yâkub’un yanına gönderildiği, Bursa’ya hâkim olan Mehmed Çelebi’nin babasının cenazesiyle birlikte Mûsâ’yı ondan istediği, Yâkub Bey’in de Mûsâ’yı Mehmed’in himayesine verdiği ifade edilir (Neşrî, II, 429). Muhtemelen Mûsâ Çelebi 1403-1406 yılları arasında kardeşi Mehmed Çelebi’nin yanında bulunmuştur.
Çelebi Mehmed, ağabeyi Emîr Süleyman ile yaptığı mücadele sırasında Mûsâ’yı serbest bırakınca Mûsâ, Karamanoğlu ve Candaroğlu ülkesinde Süleyman’a karşı müttefikler aradı. Daha sonra Sinop’tan gemiye binerek Eflak’a geçti ve başta Voyvoda Mirčea olmak üzere Eflak ileri gelenlerince iyi karşılandı. Rumeli beyleriyle timarlı sipahilerinin kendisini desteklemesiyle gücü arttı. Eflak kuvvetlerinin de yardımıyla Yanbolu’da Emîr Süleyman’a tâbi Rumeli beylerbeyine karşı büyük başarı kazandı (8 Şevval 812 / 13 Şubat 1410). Edirne’yi aldı, Gelibolu’ya kadar indi. O sırada Anadolu’da bulunan Emîr Süleyman hemen Rumeli’ye hareket etti. Bizans İmparatoru II. Manuel Palaiologos’un yardımıyla boğazı geçti ve 15 Haziran 1410’da Mûsâ Çelebi’yi Kosmidion’da (Hasköy) yendi. Bunun üzerine Mûsâ müttefiki Sırp Despotu Stephan Lazareviç’in yanına çekildi. Ardından Rumeli’de yine mücadelesini sürdürdü. Yanbolu ve Çirmen ormanlarında çete savaşları yaptı. Ancak Emîr Süleyman’a temmuz ayında tekrar yenildi. Ertesi yıl Edirne yakınlarında kardeşine ait kuvvetleri mağlûp ettikten sonra şehre girdi. İstanbul’a kaçmak isteyen Emîr Süleyman’ı yakalatarak ortadan kaldırdı ve burada hükümdarlığını ilân etti (22 Şevval 813 / 17 Şubat 1411).
Rumeli’deki timarlı sipahilerle sancak beyleri Mûsâ Çelebi’ye itaat arzetti. Mûsâ Çelebi adına para bastırıldı (813 tarihli parası mevcuttur). Emîr Kör Şah Melik’i vezir, Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin’i kazasker, Mihaloğlu Mehmed Bey’i beylerbeyi tayin etti. Venedik Cumhuriyeti ile çevredeki diğer prensliklerle anlaşmalar yaptı. Bu arada Emîr Süleyman’ın öldürülmesinin ardından Sırp despotu, Mûsâ’nın hâkim olduğu topraklara asker gönderip yağmalamada bulunmuş, Bizans imparatoru da rehin tuttukları Süleyman Çelebi’nin oğlu Orhan’ı mücadeleye katılması için serbest bırakmıştı. Bu durum karşısında Mûsâ Çelebi, Sırp Despotu Stephan Lazareviç üzerine yürüyerek ona ait birçok kaleyi ele geçirdi. Daha sonra 1411 sonbaharında ansızın İstanbul önlerine gelip şehri kuşattı, fakat bundan bir sonuç alamadı. Bunda, yanında bulunan vasalı George Branković’in Bizans imparatoruna katılması ve Rumeli beylerinden bazılarının (Mihaloğlu ve Çandarlı İbrâhim gibi) Çelebi Mehmed’in yanına kaçmaları önemli rol oynadı. Ayrıca Bizans donanması da Yassıada yakınlarında Osmanlı filosunu bozguna uğratmıştı.
Mûsâ’nın geri çekilmesi üzerine Bizans imparatoruyla anlaşan Çelebi Mehmed Rumeli’ye geçti. Çatalca civarında bulunan İnceğiz’deki ilk karşılaşmada Mûsâ Çelebi başarılı oldu (815/1412 baharı). Fakat savaşın ardından kendisine bağlı olan beylerin bazıları Paşa Yiğit ve Mihaloğlu dahil Stephan Lazareviç’in yanına kaçtı. Bunlar Sırp güçleriyle Mûsâ’nın idaresindeki yerleri yağmaladı. Aynı yılın sonbaharında Çelebi Mehmed, Mûsâ’ya karşı II. Manuel’in yardımıyla yeniden boğazı geçtiyse de kötü hava şartları ve taşan nehirlerin yolları kesmesi yüzünden geri döndü. Mûsâ, Rumeli’de Sırp despotuna karşı harekete geçerek otoritesini tesis etmeye çalıştı. Sofya’dan yola çıkıp (1413 yılı başı) Novoberda’yı kuşattı. Sırbistan’daki pek çok şehir ve kaleyi ele geçirdi. Oradan Arnavutluk’a geçti. Ardından Selânik’teki Orhan’ın üzerine yürüdü. Buradaki bazı yerleri yağmalayıp Edirne’ye geldi. Sırp despotu, Mûsâ’nın faaliyetleri karşısında Çelebi Mehmed’e elçi gönderdi.
Kendisinin Sırp, Macar ve Bosna güçleriyle Mûsâ’ya karşı yürüyeceğini, onun da doğudan harekete geçmesini istedi. Mehmed Çelebi 1413 yılı yazına doğru Rumeli’ye geçti. Paşa Yiğit, Evrenos, Barak ve Sinan beyler ona katıldı. Yanındaki beylerin kendisinden ayrıldığını gören Mûsâ Çelebi önce Zağra’ya, oradan Filibe civarındaki Değirmendere’ye çekilmek zorunda kaldı. Çamurluova mevkiine geldiği sırada beraberinde az sayıda yeniçeri kalmıştı. Burada kardeşine karşı son mücadelesini verdi; ancak başarılı olamadı ve yaralı vaziyette Eflak’a kaçmak isterken Mehmed Çelebi’nin adamları tarafından yakalanarak boğduruldu (5 Rebîülâhir 816 / 5 Temmuz 1413). Naaşı Bursa’ya getirilip babasının türbesine defnedildi.
Şeyh Bedreddin menâkıbnâmesine göre Mûsâ Çelebi adalet ve hoşgörü ile hüküm süren bir sultandır. Mûsâ Çelebi’nin etrafına toplanan zümreler göz önüne alındığında onun Rumeli uç beylerinin savaşçılarına ve yerleşik İslâmî kalıpların dışında dinî anlayışa sahip gruplara dayandığı anlaşılır. Dukas’ın şehzadenin taraftarlarının Tuna boyundaki Türkler olduğunu belirtmesi ilginçtir. Şeyh Bedreddin ile olan münasebeti dinî ideolojisinin mahiyetini de ortaya koyar. Menâkıbnâmedeki kayıtlar ikisi arasındaki bağa dair bazı önemli bilgiler sağlar. Buna göre şeyhle sultan arasında müridlik söz konusudur. Mûsâ’nın onu kazasker yapması müridinin şeyhe karşı duyduğu mânevî bağlılığa dayandırılır. Aslında Mûsâ Çelebi’nin bir bakıma Rumeli’deki taraftarlarını bu mânevî güç sayesinde yanında tutma eğilimi içinde olduğu söylenebilir. Menâkıbnâmede onun iktidardan düşürülüp kardeşi tarafından öldürülmesi “takdîr-i kazâ” şeklinde yorumlanır.
BİBLİYOGRAFYA
Dukas, Bizans Tarihi (trc. Vl. Mirmiroğlu), İstanbul 1956, s. 53-58; Karamânî Mehmed Paşa, Tevârîhu’s-selâtîni’l-Osmâniyye: Millî Tarihimize Dair Eski Bir Vesika (trc. Mükrimin Halil, TTEM içinde), sy. 14 (1340), s. 93; Âşıkpaşazâde, Târih (Giese), s. 72-75; Şükrullah Çelebi, Behcetü’t-tevârîḫ, Nuruosmaniye Ktp., nr. 3059, vr. 164b vd.; Enverî, Düstûrnâme, s. 91 vd.; Oruç b. Âdil, Tevârîh-i Âl-i Osmân, s. 37-41; Neşrî, Cihannümâ (Unat), I, 419; II, 429-431, 484-507; Hoca Sâdeddin, Tâcü’t-tevârîh, I, 257-258, 266-267; Müneccimbaşı, Câmiu’d-düvel: Osmanlı Tarihi, 1299-1481 (nşr. ve trc. Ahmet Ağırakça), İstanbul 1995, s. 160; Nedim Filipoviç, Princ Musa i Šejh Bedreddin, Sarajevo 1971; C. Imber, The Ottoman Empire: 1300-1481, İstanbul 1990, s. 67-73; a.mlf., “Mūsā Čelebi”, EI2 (İng.), VII, 644-645; M. Balivet, Şeyh Bedreddin: Tasavvuf ve İsyan (trc. Ela Güntekin), İstanbul 2000, s. 68-71; Fikri Akdoğanlar, “Musa Çelebi’nin Yeni Tip Bir Akçesi”, Arkeoloji ve Sanat, XXI/93, İstanbul 1999, s. 43-44; Necdet Öztürk, “Çelebi Mehmed’e Saltanat Yolunu Açan Olay: Çamurluova Savaşı”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, sy. 1, İstanbul 2000, s. 51-66; M. C. Şehâbeddin Tekindağ, “Mûsâ Çelebi”, İA, VIII, 661-666; Halil İnalcık, “Mehemmed I”, EI2 (İng.), VI, 974-975; Fahamettin Başar, “Fetret Devri”, DİA, XII, 480-482.