Fetret döneminde saltanatını ilân eden Osmanlı şehzadesi.
Yıldırım Bayezid’in Germiyan Beyi Süleyman Şah’ın kızı Sultan Hatun’dan doğma şehzadesi olup adları bilinen yedi erkek çocuğunun üçüncüsüdür. Doğumu ve hayatının ilk yılları hakkında bilgi yoktur. 793’te (1391) Hamîd-ili’nin fethinden sonra buraya sancak beyi tayin edildiği belirtilir. Bu görevde iken babasının yanında seferlere katılmış olması mümkündür. Bazı araştırmalarda Yıldırım Bayezid’in Haçlılar’a karşı kazandığı Niğbolu Muharebesi’nde yer aldığı kaydedilir. İstanbul muhasarası sırasında Haçlılar’ın Niğbolu Kalesi’ni kuşattıklarını öğrenen I. Bayezid’in muhasarayı kaldırıp yanındaki 10.000 askerle çok acele yola çıkması, Anadolu ve Rumeli kuvvetlerinin toplanarak kendisine katılmaları için emirler göndermesi ve Kara Timurtaş Paşa ile şehzadelerin kumandasındaki Anadolu kuvvetlerinin süratle toplanıp Boğazlar’dan geçerek Edirne’de padişaha yetiştiklerinin bildirilmesi onun büyük şehzadelerden biri olarak bu muharebede bulunduğunu düşündürmektedir. Ancak bu bilgiler kaynaklarla doğrulanamamaktadır.
Muhtemelen bu sırada babasının hızlı hareketinden dolayı ona yetişemeyip kuvvetleriyle muhafaza hizmetinde kalmıştır. Buna karşılık daha sonra Ankara Meydan Muharebesi’ne (804/1402) iştirak edip merkezde bulunan babasının gerisinde kardeşleri Mustafa ve Mûsâ çelebilerle birlikte yer aldı. Savaşın kaybedilmesi üzerine kaçarak Balıkesir taraflarında gizlendi. Kasım 1402 tarihi itibariyle Boğaz’ın Asya yakasında ve Marmara denizi güneyinde hâkimiyet sağladı. Timur’un İzmir’i almasından (20 Cemâziyelevvel 805 / 16 Aralık 1402) hemen sonra Foça Cenevizlileri’nin Timur’un hâkimiyetini tanımaları sırasında elçisi Kutbüddin İznikî ile Timur’a bağlılığını arzetti. Elçiyle birlikte Timur’a değerli atlar ve hediyeler gönderdi. Timur da ona kemer, külâh ve hil‘at yollayarak Karesi (Balıkesir) bölgesinin idaresini verdi.
Timur’dan aldığı menşurla Bursa’yı da elde edip saltanatını ilân eden Îsâ Çelebi 1403 yılı Ocak ayında Anadolu’da “Türkler’in hükümdarı” olarak kabul gördü (Zachariadou, LX/2 [1983], s. 284-285). Müslüman devletlerle dostane münasebetlerde bulunmaktan yana bir politika izleyen Venedik, Ocak 1403’te elçi göndererek onunla antlaşma imzaladı. Ağabeyi Emîr Süleyman Çelebi’nin teşvikiyle Bizans İmparatoru II. Manuel Palaiologos ile de antlaşma imzalayan Îsâ Çelebi, Bizans’ın tanınmış ailelerinden birinin reisi olan Ioannes Tonteres’in kızı ile evlendi (Hammer, II, 93). Ancak kardeşi Mûsâ Çelebi’nin kendisini hükümdar olarak gösteren Timur’un “al damgalı yarlığı” ile gelmesi üzerine Bursa’dan çekilmeye mecbur kaldı. Timur’un Anadolu’yu terketmesinden (1403 yılı baharı) hemen sonra Bursa’yı ve tahtı ikinci defa eline geçirmeyi başardı.
Fakat ardından Amasya, Tokat ve Sivas bölgesinde hâkimiyet kurmuş olan kardeşi Çelebi Mehmed Bursa’yı hedef alınca onunla mücadeleye girişti. Çelebi Mehmed’in hareketlerini dikkatle izledi, kardeşinin yolu üzerindeki bütün dağ geçitlerini, özellikle de Ermenidağı ve Domaniçdağı geçitlerini tuttu. Mehmed Çelebi, askerini kırdırmamak için dar olan Ermeni Derbendi yerine Domaniç geçidinden geçmenin daha uygun olduğunu görerek bu geçide girdi. Burada meydana gelen şiddetli çatışmada Îsâ Çelebi’nin kumandanı Sarı Timurtaş Paşa’nın emrindeki birlikler bozguna uğradı. Çelebi Mehmed’in hareketi karşısında Îsâ Çelebi, Ulubat’ın Bursa tarafını tuttu. İki kardeş arasındaki rekabetin barış yoluyla halledilmesini isteyen Karesi sancak beyi Eyne Bey’in önerisiyle Mehmed Çelebi ağabeyine Anadolu’nun aralarında paylaşılması için mektup gönderdi. Tokat ve Sivas’a kadar Bursa’nın kuzey ve doğusunda olan yerlerin kendisinde kalmasını, Osmanlı başşehrinin güney ve batısındaki Aydın, Saruhan, Germiyan, Karesi ve Karaman vilâyetlerinin Îsâ Çelebi’nin hükmünde olmasını teklif etti.
Âdil gibi görünen bu paylaşım aslında Îsâ Çelebi’nin aleyhine idi. Zira Çelebi Mehmed kendi yönetimi altındaki toprakları muhafaza ederken Îsâ Çelebi, payına düşen yerlere sahip olabilmek için Timur’un çekilmesiyle bulundukları bölgelerde yeniden bağımsız hale gelen Anadolu beyleriyle çatışmaya girmek zorunda kalacaktı. Bu durumun farkına varan Îsâ Çelebi, Osmanlı saltanat merkezine hâkim olduğunu ve yaşça büyüklüğünü ileri sürerek teklifi reddetti. Bunun üzerine iki ordu Ulubat’ta karşılaştı, daha donanımlı olan ve daha deneyimli kumandanların idaresinde bulunan Mehmed Çelebi’nin ordusu üstünlük sağladı. Îsâ Çelebi kaçarak deniz kıyısına indi, Yalakâbâd’dan (Yalova) gemiye binip İstanbul’a gitti ve Bizans imparatoruna sığındı. Bursa’da tahta çıkarak kendini Anadolu’nun Osmanlı hükümdarı ilân eden ve hutbe okutup sikke kestiren Çelebi Mehmed, Îsâ Çelebi’nin kumandanı Sarı Timurtaş Paşa’nın başını kestirdi, büyük ağabeyi Emîr Süleyman’a Îsâ Çelebi’yi yenip askerini kırdığını bildiren bir mektup yazdı ve ona zafer nişanesi olarak Sarı Timurtaş Paşa’nın başını gönderdi.
Bizans İmparatoru II. Manuel’in yanında bulunan Îsâ Çelebi, ağabeyi Emîr Süleyman’ın imparatora elçi yollayıp kardeşinin gönderilmesini talep etmesi üzerine 1403 yılının yaz aylarında Edirne’ye gitti. Emîr Süleyman, Anadolu’ya hâkim olan Mehmed Çelebi’ye karşılık Anadolu’daki hükümdarlık hakkının Îsâ Çelebi’ye ait olması gerektiğini ileri sürdü. Onu para ve askerle destekleyerek tekrar Bursa üzerine yolladı. Gelibolu’dan Anadolu’ya geçip Karesi vilâyetini itaat altına alan Îsâ Çelebi, Bursa’ya gelerek şehrin teslim edilmesini istedi, ancak Bursa halkı, şehri kendisiyle kardeşinden diğerine karşı üstünlük sağlayana teslim edeceğini bildirdi. Daha sonra her gittiği yerin kale ve hisar anahtarlarının kendisine verilmesini isteyen, hepsinden de red cevabını alan Îsâ Çelebi, Beypazarı’na geldiğinde kardeşi Çelebi Mehmed’e mektup gönderdi ve kendisinin uygun bir kışlıkta barındırılmasını rica etti. Mehmed Çelebi de ağabeyine hediyeler yolladı, kışlık ihtiyaçlarını da sağlayıp ona ve maiyetine Beypazarı ve çevresini tahsis etti.
Ancak Îsâ Çelebi kısa süre sonra yeniden harekete geçti. Sivrihisar üzerinden Karaman Beyliği topraklarına girip burada birkaç kaleyi aldı, geçtiği yerlerde halkı kendisine katılmaya zorladı, istediği gibi vergiler aldı ve gittikçe kuvvetlenen büyük bir orduyla Bursa’ya geldi. Her geçtiği yerde olduğu gibi Mehmed Çelebi’nin kendisine gönderdiği nâmeyi gösterip onunla anlaştığını söyleyerek şehre girmek istediyse de Bursa halkı kaleye çekilerek savunmaya hazırlandı, buna öfkelenen Îsâ Çelebi etraftaki arazilere akın edip her tarafı yağmaladıktan sonra Bursa’yı da yaktı. Bütün olanları haber alan Çelebi Mehmed, Tokat’tan 3000 askeriyle yola çıktı, on günde Bursa önlerine geldi, burada ağabeyini geri çekilmeye zorladı. Îsâ Çelebi, Bednos (Bilâd-ı Yûnus) ve Küreli’den (Görele) geçip Kastamonu’da Candaroğlu İsfendiyar Bey’in yanına sığındı. Onunla birlikte Ankara’ya gelerek kaleyi kuşattıysa da Çelebi Mehmed’in gelişi üzerine çekildi ve Gerede’de yenilgiye uğrayınca, İsfendiyaroğlu ile Kastamonu’ya döndü.
Kastamonu’da kısa bir süre kaldıktan sonra Çelebi Mehmed’in Tokat’ta bulunduğu haberini alınca tekrar yola çıkıp Bursa ve Mihalıç (Karacabey) taraflarında faaliyete geçti. Halkın desteğini alamayınca oradan Batı Anadolu’ya çekildi. İzmiroğlu Cüneyd Bey’in yanına İzmir’e sığındı. Cüneyd Bey, komşu Anadolu beylerine haber gönderdi ve onların yardımıyla Îsâ Çelebi’nin Mehmed Çelebi’ye galip gelerek hükümdarlığı yeniden ele geçirmesi halinde beylerin topraklarına taarruz edilmeyeceği garantisini verdi. Îsâ Çelebi’nin bütün beylere karşı dostça davranacağını bildirdi, ayrıca fethedilecek topraklardan kendilerine pay verileceğini söyledi. Îsâ Çelebi ile Cüneyd Bey, Aydın, Saruhan, Menteşe ve Teke beyleri ittifak edip Çelebi Mehmed ile savaşa hazırlandı. Ancak Îsâ Çelebi savaşı yine kaybetti. Anadolu beyleri kendi topraklarına kaçarak zorlukla kurtuldu. Bu defa küçük bir toplulukla Karamanoğlu Mehmed Bey’e sığınmak mecburiyetinde kaldı. Fakat orada da barınamadı ve Eskişehir taraflarında gizlendi. Bunu öğrenen Mehmed Çelebi adamlarını gönderip onu Eskişehir’de bir hamamda iken yakalattı ve yay kirişiyle boğdurttu. İspanyol elçisi Clavijo, Eylül 1403’te Îsâ Çelebi’nin artık hayatta olmadığını yazar (Anadolu, Orta Asya ve Timur, s. 29). Naaşı Bursa’da babasının yanına defnedildi. Kaynaklarda Îsâ Çelebi karakterli ve değerli bir şehzade, aynı zamanda talihsiz, bahtsız ve zayıf bir insan olarak nitelendirilir.
BİBLİYOGRAFYA :
R. G. de Clavijo, Anadolu, Orta Asya ve Timur (trc. Ömer Rıza Doğrul, s.nşr. Kâmil Doruk), İstanbul 1993, s. 29; Hâfız-ı Ebrû, Zübdetü’t-tevârîḫ, Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 4370, vr. 336a; Şerefeddin Ali Yezdî, Ẓafernâme (nşr. Mevlevî M. İlâhdâd), Kalküta 1888, II, 428, 479-480; Chalkokondyles, Histoire de la décadence de l’empire grec, et éstablissement de celuy des turcs (trc. B. de Vigenere), Rouen 1660, s. 71; Âşıkpaşazâde, Târih, s. 81; Rûhî Târîhi (TTK Belgeler, XIV/18 [1992] içinde, tıpkıbasımı ile birlikte, nşr. Yaşar Yücel – Halil Erdoğan Cengiz), s. 399, 412-415; Oruç b. Âdil, Tevârîh-i Âl-i Osmân, s. 26; Anonim Tevârîh-i Âl-i Osman (nşr. F. Giese, haz. Nihat Azamat), İstanbul 1992, s. 50; İdrîs-i Bitlisî, Heşt Bihişt, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2197, vr. 221a, 228a-b, 230a; Neşrî, Cihannümâ (Unat), I, 315; II, 425, 427, 431-433; Hoca Sâdeddin, Tâcü’t-tevârîh, İstanbul 1279, I, 218, 222, 224, 228-229; Hammer (Atâ Bey), II, 93-95; N. Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (trc. Nilüfer Epçeli), İstanbul 2005, I, 278-288, 295-297, 301; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, 318, 327, 330; D. Kastritsis, Bayezid’in Oğulları: 1402-1413 Osmanlı İç Savaşında İmparatorluk İnşası ve Temsil (trc. Ayda Arel), İstanbul 2010, s. 89-119, 121; E. Zachariadou, “Süleyman Çelebi in Rumili and the Ottoman Chronicles”, Isl., LX/2 (1983), s. 269, 284-285; Ş. Nezihi Aykut, “Fetret Devri-IV: İsa Çelebi”, TD, sy. 44 (2008), s. 25-36; Mükrimin Halil Yınanç, “Bayezid I.”, İA, II, 372.